Doksanlar ve Saray Hamamı - Kenan EsmerDoksanların başına kadar faal durumda olan Saray hamamı, her ne kadar bir hamam olarak hizmet vermese de,restore edilip kültürel bir mekan olarak hizmete açılması Çermik tarihi için olumlu bir gelişmedir. En azından bu adım ile yıkılması önlenmiş oldu. Gönül isterdi ki yine geçmişte olduğu gibi bir hamam olarak hizmet versin. Fakat bunun asla gerçekleşmeyeceğinin sizler gibi ben de farkındayım. Bilenler hatırlayacaktır, doksanlarda, yani hamamın halen ismine layık bir mekan olarak hizmet verdiği yıllarda, dilden dile bir çok dedikodu dolaşıyordu. Mesela yıkanmak için gerekli olan suyun borularla Hamambaşından getirildiği söyleniyordu ve büyük ihtimalle de yol boyunca soğuyan su, burada ısıtılıyordu. Bazılarına göre ise gerçekten su getirilmiyor, çeşme suyu burada sadece ısıtılıp, şifa niyetine belediyenin bir hizmeti olarak insanlara sunuluyordu, daha doğrusu yutturuluyordu. Orasını bilmem. Fakat Hamam, Saray mahallesi için sadece hamam olmanın yanısıra biz Saray Mahallesinde oturan çocukların - tehlikeli bile olsa- kayabileceği tek yerdi. Öyle ki Saray hamamı bize, zemherinin soğuğunda, havalandırma deliklerinden çıkan buharla ellerimizi ısıtabilmek, ya da tepesine çıkıp- ki denizden 700 metre yüksek Mahallemizin, o zamanlar Saray evlerinden sonra en yüksek yeriydi- yoldan gelip geçenleri saymak gibi, anlatılmaz duygular yaşatıyordu. Oysa 15. yüzyılda Çermik Sancak Beyleri tarafından yapılmış olan hamamın dış görünümü, sadece ihtiyaç gidermek için yıkılmadığı ve tadilat yapmaya hiç de zahmet edilmemesi gerektiği izlenimi veriyordu. Oysa o zamanlar bilinçli bir tadilat yapılmış olsaydı, belki de bu gün yine bir hamam olarak hizmet verebilecekti. O zamanlar hamamın üstünde her kaydığımızda, çatırdayan beton, ve her çatlayan beton tabakasının arasından sıyrılıp yeşeren yeşil çim -ki yıldan yıla çoğalıyordu- baharın müjdecisi ve aynı zamanda da hamamın, çok uzaklarda yaşlı bir kadının çatlayan elleri kadar bakıma ihtiyac duyduğunu hissetiriyordu. Bu his, yaz geceleri Şubat karısı’nın hamamdan çıkacağı dedikoduları kulaktan kulağa yayılana kadar sürerdi. Evet bir Şubat karısı korkusu, bütün yaz, geç saatlere kadar sokaklarda kalmamızı engellemek için yeterli bir yalandı. Yalandı çünkü, Ağustos’un ortasında Şubat’a ait olan bir kadının, Çermik sokaklarında ne aradığını sorgulayamayacak kadar küçüktük. Hamam ile ilgili elbette güzel anılar da kalmıştır hafızamda. Mesela rahmetli dayım Mustafa Esmer bana ölmeden yıllar önce, Şubat karısı yalanının aksine, hamamın buharlı atmosferi kadar gerçek ve sıcak bir Anekdot anlatmıştı. Trakya’da askerlik yaptığı yıllarda, yani seksenlerin başında, askeriyedeki marketten sorumluymuş. Bir gün bir subayın yaşlı annesi alışverişe gelmiş. Alışveriş yaptıktan sonra, dayımı süzerek “Oğlum sen bizim oraların insanarına benziyorsun, sana kanım kaynadı, nerelisin?” diye sormuş. Dayım da Çermikli olduğunu anlatmış. Yaşlı kadın, kendisinin de aslen Çermikli olduğunu ve Saray hamamının ailesinin yaptırdığını anlatmış. Sarayın ve hamamın durumunu sorduktan sonra hüzünlenen yaşlı kadın, dayıma sarıldıktan sonra aldığı eşyalarla marketten ayrılmış. Bin beş yüz kilometre uzaktaki yaşlı kadın hüzünlenmekte haklıydı. Çünkü, Sultanların yıkandığı, genç kızların evlenmeden önce son bir defa daha gelip, anneleri tarafından keselendiği hamam, ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Çevresine her geçen gün yeni „gece kondular“ yapılıyordu. Hele kasapların çöplerini attığı, yanındaki suyu çoktan kesilen çeşmenin önünden geçip hamama gitmek bile başlı başına bir cesaretti. Kesilen hayvanların bütün pislikleri ve yaramayan organları burada biriktiriliyordu. Bu birikinti başıboş köpeklerin ve Çermik´te yaşayan her cinsten arı ve sineklerin buraya toplanmasına neden oluyordu. Hamamdan çıkan kükürt kokusuna bir de leş kokusu ekleniyor, buradan geçmek bir işkence haline geliyordu. İşte sadece bu yüzden olmasa da, ben de o zamanlar, en az o yaşlı kadın kadar hüzünlüydüm. Zira dört kubbeli bu hamama, daha seksenlerin ortalarına kadar, annemlerle birlikte yıkanmaya gidiyordum. Ama artık annem beni kendisiyle götürmüyordu. "Koskoca adam oldun oğlum" diyordu "ayıp! ayıp!, kadınlarla hamama gitmek yakışır mı erkek adama? Doğru yakışmaz tabii ki... |