Son mahkum Kalecikli Mahmut - Kenan Esmer
Babamın eniştesi yani halasının kocası Mahmut, öz yeğenleri ile yaşadığı bir kan davasından dolayı yıllarca firari gezmişti. 1985 yılında, her yerde aranmasına rağmen, gizlice bize gelmiş ve bir hafta boyunca bizde kalmıştı. Bizden gittikten iki ay sonra da öldürülmüştü. Bizdeyken geceleri onunla yalnız kaldığımızda, bana yaşadıklarını bir hikaye anlatır gibi, bizzat kendisi, anlatmıştı. Bende bütün anlattıklarını bir hikaye sanarak, can kulağıyla dinlemiştim. Öldükten sonra annem, aslında o antlatıklarının onun gerçek hikayesi olduğunu, bir sohbetde adı geçtiği zaman itiraf etmişti. Kalecikli Mahmut, Çermik dağlarının son firarisi yani Çermik’lilerin deyimiyle son “Mahkum”uydu. Yıllarca bir firari olarak hayatını sürdürmüştü. Cesur ve yiğit bu adama, her köyde, herkesin kapısı açıktı. Ünü Çermik’in dışına kadar bile yayılmıştı. Çermik’in yanısıra Siverek, Gerger, Ergani ve Çüngüş’te bile ismi bilinir olmuştu. Bütün bu coğrafyada onu saklayan mazbut dostları vardı. Bu yüzdedir ki yıllarca yaz, kış demeden kaçak kalabilmişti. Düşmanları ise onu saklayan dostlarını bir bir ihbar ediyorlardı. Dostları karakola alınıyor ve sıkıştırılıyorlardı. Hatta işkence bile yapıldığı söyleniyordu. Ona yardım eden dostlarının sırf yaptıkları yardım yüzünden zarar görmesi Kalecikli Mahmut`un içine sindiremediği bir olaydı. Bir gün dönemin Başçavuşunun kapasını çalar. Kapıyı eşi açar. Başçavuş ile bir mevzuu hakkında konuşmak istediğini söyler. Eşi Başçavuşu çağırır ve birinin onunla görüşmek istediğini söyler. Kapıya gelen başçavuşa Kalecikli Mahmut olduğunu ve kendisine misafir olmak istediğini, mümkünse bir yemeğini yemek istediğini söyler. Her yerde aradığı adamın cesurca kapısının önünde gören başçavuş hem korktuğu için hem de cesaretine hayran kaldığı için içeri buyur eder. Yemeğini yiyip sohbet ettikten sonra mümkünse biraz yiyecek birlikte götürmek istediğini söyler. Bu isteğini de yerine getiren başçavuşa: O gittiğim dostlarım da senin gibi bana sedece yemek verip yardımcı oldular der ve onlardan uzak durması ve zarar vermemesi gerektiğini söyleyip başçavuşun evinden ayrılır. Onun bu cesareti artık askerler tarafından bilindiği için, askerler onun dolaştığı yerlere ve mekanlara uğramazlardı. Tessadüfen rastladıkları zaman, kurşun atmadan, teğet geçerlerdi. Bu korkudan değildi elbette, onun cesaretine olan saygılarındandı. Namı o kadar yaygındı ki, Şükrü İzol ve Herbatali’li Osman cesaretini ve kavgasını anlatan destanlar yakmışlardı.
Kalecikli Mahmut bundan tam da
otuzüç yıl önce, yani 1985 yılında, Çermik’in Doğan köyünde, askerlerle girdiği bir
çatışmada öldürülmüştü. Aslında askerler onun için gitmemişlerdi o mahale. Giden
askerler de Çermik‘ten değil Diyarbakır‘dan gelmişlerdi. Gerillaların olduğunu
ihbarı alan güvenlik güçleri, Kalecikli Mahmut’un bulunduğu mıntıkaya bir operasyon düzenlemişti. Mahmut’da askerlerin
onun için geldiklerini sanarak, silahına davranıp yiğitce çatışarak hayatını
kaybetmişti. Öldüğünde en küçük oğlu Hayati daha yeni doğmuştu. Cenazesini
dedelerimin bir kaç akraba traktörle Çermik'e getirmişlerdi. Dedem
cenazeyi getirdiklerinde, askerler ile birliklte Haburman köprüsü
civarindaki Tekkenin önünde mola verdiklerini, ve sohbet sırasında
Cermikli askerlerin; " Dayı biz vurmadik onu Diyarbakır'dan gelenler
vurdu" diyerek aslında onlarında bu olaya üzüldüklerine bizzat şahit
olmuştu. Eşi Adile halanın evi, her iki dedemin evlerinin
arasındaydı. Burası, her iki dedem tarafından bilinçli olarak seçilmiş bir
evdi. Kalecikli Mahmut firar ettikten sonra, halamın ve çocuklarının köyde
kalmaları büyük riskti. Zira kan davası başladıktan sonra düşmanları Mahmut`un
akrabalarının Kalecikteki evlerini yağmalamaya başlamışlardı. Bu yüzden
dedelerim, kız kardeşleri Adile’yi ve çocuklarını yanlarına aldılar. Babam ve
M.Ali dedem Traktörle evini Çermik`e taşıyıp, uygun bir ev bulana kadar M.Ali
dedemin evinin arkasındaki eski kulubeye yerleştirdiler. Yerleşenler sadece
halamız ve çocukları değildi. Kalecikli Mahmut`un babası Çavuş amca da vardı kalanlar arasında. 1894
doğumlu olan ak sakallı Çavuş amca, Atatürk'ü görmüş ve yanında askerligini yapmıştı. Abisi savaşa gidip bir daha geri dönmemişti. Bir çocuğu
olan abisin eşi ile evlenmişti. Mahmut, Çavuş amcanın üçüncü oğluydu. Çavuş
amcanın kulakları iyi duymazdı. Lakin Atatürk`ün askerliğini yaptığı yıllar
yani savaş dönemi bize sürekli anlatırdı... Adile hala ve çocukları daha sonra da her iki
dedemin evlerinin arasındaki yine Çermik
Saray evi olan bir eve geçtiler. Bu düşmanlarının işlerini oldukça zorlaştıran
hayati bir hamleydi. Çünkü düşmanları biliyorlardı ki, artık dedelerimin
koruması altında olan kız kardeşlerine ve yeğenlerine gelecek her kötülüğün
karşısında dedelerim olacaktı. Bu da Mahmut’un ailesi dışında başka bir büyük
aileninde kan davasına karışması demekti. Her iki cepheye karşı kan davası
gütmekte mantıklı bir seçim olmazdı elbette…
|