Doksanlar ve bisiklet tamircisi Ömer usta - Kenan Esmer

"Ruhu  şad olsun"


Ömer Usta

Doksanların başında Almanya‘dan gelen kırmızı tekerlekli bisiklet, biz ailedeki çocukların adeta hayatını değiştirmişti. Artık Ömer usta’nın bisikletlerine binmemize gerek kalmadığını düşünüyorduk.
En azından amcamlar Çermik‘te kaldığı sürece. Kim bilir? belki de onlar gittikten sonra bisiklet burada kalacaktı ve asla bisiklet kiralamaya ihtiyacımız olmayacaktı.
Yani bisiklete binmek için artık asla para vermeyecektik…

Gerçi dedemin askerlik arkadaşı Ömer Usta, bisikletlere binmek için fazla para istemiyordu, ama her gün binebilme lüksümüz yoktu.
Lisenin yanından sağlık ocağına gidip gelmek bir tur sayılıyordu. Tam sürmeye ısındığımız zaman tur bitmiş oluyordu. Çocuklar en çok da bayramlarda biniyorlardı bu bisikletlere.
Kısa boylu, ellibeş yaşlarındaki bu yaşlı adam, derme çakma barakasında oturur, bisiklete binenlerin patlattığı iç lastikleri tamir ederdi.
Yaşlılıktan olsa gerek, bütün bu tamiratı yapabilmek için, mutlaka bir gözlüğe ihtiyaç duyardı. Bizimle konuştuğu zaman, gözlüklerin üstünden bize bakardı.
Gelin görün ki, Almanyadan gelen bisiklet sefamız fazla sürmemişti.
Çermik’in hiç te bisiklet sürmeye elverişli olmayan sokaklarında bir süre sonra bir inşaatten düşen bir tahta parçasının üstünden geçmiş tekerliğini patlatmıştık.
Kuzenimse bunu yaptığı için amcama kızıyordu. “Ömer usta’ ya gitmeliyiz” diyordu amcam. “İç lastik yamalanmalı” Ben de yanlarına takılıp, Ömer ustaya doğru yola düştük.
Amcamla kuzenim tartışa dursun, ben içimden, yine Ömer usta’ya gidiyoruz diyordum.
Bir bisikletimiz oldu, Ömer ustaya para vermekten kurtulduk derken, bu defa da patlak lastiği yamalamak için gidiyorduk. Yani yine Ömer ustaya muhtaçtık ve yine para verecektik.
Bu defa binmek için değil, patlak lastiği tamir etmek için. Hem daha bisiklete binmemiştim bile.

Elimizde kırmızı tekerleği patlak, gıcır gıcır bisiklet ile, lisenin arkasından dolanıp, bisiklet tamircisinin olduğu yere vardık.
Bisikleti gören Ömer usta, önce biraz şaşırdı. Bisikleti süzdükten sonra, meraklı meraklı sorular sorarak, zaten bozuk olan moralimizi, biraz daha bozdu.

“kimin bu?
nereden geldi?

kim getirdi?
bu coçuk kim?
ne zaman geldi?”

Gördüğü bisiklete olan hayranlığı, yüz ifadesinden belli oluyordu. Belkide bu kadar çok soruyu bu yüzden soruyordu. Düzeltmekte olduğu yamulmuş cantı, Lise’nin duvarına dikkatli bir şekilde yasladı.
Bir elinde kres yağından siyaha bürünmüş bir kırmızı tornavida, diğerindeyse elini silmeye başladığı ipten bezle, oturduğu kürsüden kalktı. “Bunun arka fireni niye yok?” deyip, bisikletin etrafında bir tur döndü.
Gerçekten de kuzenimin bisikletinin arka fireni yoktu. Hiç farketmemiştim. Yüzünde küçümseyici bir ifadeyle “Yaramaz bu!” dedi, yağlı ellerini ve tornavidasını bezle silmeye devam ederek.
Elini silerken, gözlüğünün üstünden bir bize bakıyor, bir de sildiği eline bakıyordu. Bazen bizimle konuşunca bile elini silmeye devam ediyordu.

“Tehlikelidir, adamı öldürür!”
“Süratli gidince ön firen tutulmaz!”

Kesinlikle doğru söylüyordu. Yokuş aşağı inen bir bisikleti ön firenle durdurmak, bile bile on takla atmaya hazır olmak demekti.
Ben, nasıl olur da böyle bir bisikletin arka fireni olmaz diye düşünürken, tam o esnada, amcam bir eli ile bisikletin arka çatalını yukarı kaldırıp, diğer eli ile pedalı öne doğru hızla çevirdi.
Bir iki pedal çevirikten sonra, arka teker süratle boşta dönmeye başladı. Pedalı ani bir şekilde birden bire arkaya doğru çevirince, bisikletin tekeri durdu.
“Kontra Pedal bu Ömer usta” dedi sırıtarak. “Arka firene gerek yok!” “Pedalı geri geri çevirince arka teker duruyor” Ömer usta’nın hayreti, gözlerini büyük büyük açmasından belli oluyordu.
Çünkü bildiği bütün bisikletlerin pedalı bu özelliğe sahip değildi, yani geri çevirince durmuyordu. Kırmızı tekerlekli bu BMX yazan bisiklet bir Motorsikleti andırmanın yanısıra bu özelliğe de sahipti.
Biraz duraksadıktan sonra “Bir daha yap hele yeğenim” dedi. Amcam demin yaptığını bir daha yaptı. Öyle bir bakışı vardı ki yaşlı adamın, pür dikkat amcamın hareketlerine bakıyordu.
Sanki birazdan bir sihir olacaktı ve o da bunu çözmek istiyordu. Bu tekrardan sonra bir sessizlik girdi araya. Ömer usta bir şeyler düşünüyordu galiba. Sonra tekrar ahiret soruları sormaya başladı.
Oysa biz, patlayan tekerleği tamir etmek için gitmiştik. Yaşlı adamın sorularını cevaplamaya değil. 


Ömer Usta

“Ya zincir atarsa?” diye sordu, hafifce gülümseyerek. “Peki o zaman?” “Yahu size tehlikeldir bu diyorum”dedi akabinde. Ben amcama bakıyordum, amcam da bana.
Sonra da dönüp Murat’a baktık. Çünkü cebimizde verecek bir cevabımız yoktu. İkimizde Murat’tan bir cevap bekliyorduk. Murat, yaşlı adamı anlamamış mıydı yoksa?
Ömer usta haklımıydı? Sahi zincir atarsa ne olacaktı? Acaba Ömer usta, Alman mühendislerden daha mı akıllıydı? Gerçekten onlar bunu düşünememişler miydi?
Sonra sesini yükseltip, alay edercesine konuşmaya devam etti. “Teker gevşeyip öne kaysa ve zicir atsa…” daha cümlesini bitirmeden kuzenim Murat eliyle, arka tekerleğin öne kaymasını önleyen,
kancalı güvenlik pulunu gösterip, “teker öne kaymaz usta” dedi. “Bu tutar.” Yaşlı adam bisiklete bir adım daha yanaşıp, eğilerek “hangisi?” diye sordu.
Murat eliyle arka tekerleği çatala sabitleyen pulu gösterip “bak bu dedi” Ömer usta’da dikkatlice bakarak “Ha bu varsa olur” dedi kısık bir sesle. “Ama yine de dikkat edin!” diye, uyarmayı da ihmal etmedi.
“Bisikleti buraya çekip ters çevirin. İç lastiği çıkarıp yamalamamız gerek”deyip, derme-çakma tahta barakaya doğru gitti.
Barakaya girmeden, elindeki tornavidayı ve yağlı silme bezini, son bir defa daha elini silerek, demin duvarın önünde yasladığı cantın yanına bırakıverdi.
Moralinin bozulduğu, başka bir soru sormamasından belli oluyordu. Bu yeni firen sistemini belli ki çok merak ediyordu ve bir an önce tekerleği söküp bakmak istiyordu.
Biz bisikleti ters çevirirken, o d, başını kaşıya kaşıya içeriden yamalamak için gerekli olan malzemeleri getirmeye gitmişti.

Fotoğraflar: Abdülkadir (Maviş) Konuk